Salat ve Selam, Hazreti Nebi'nin; ve onun yolundan giden tüm "mümin" dava kardeşlerimin üzerine olsun. Kelamdaki sebeb-i tercihimiz, mümin kimselerin yalnızca Allahın dilediği kimseler olmasındandır. Zira Allah'ın nuru kime ulaştı ise o felaha erdi ve sonsuz bir mutluluğa ulaştı; fakat kim de bu nurdan noksan kaldı ise, o zelil ve rüsvay oldu. Allah bizleri, onun nurundan kendisine ulaşmasını engelleyen kimselerden eylemesin: Amin.
Marifet, ilmi aktarırken özden taviz vermemek suretiyle nice konuyu basit kelimelere sığdırmak, kısalıktan bir derya çıkartmak, ve hatta içinde daha pek çok açılım bulunduracak çekirdeklere haiz olan bir denklem sunabilmektir. Bilakis bizlerin sanrıları doğrultusundaki gibi üslup bakımından karmaşık safsataları tekrar etmek değil.
Evvela konuya girmeden bir kısa bir tez gerek ki isteğimiz anlaşılsın. Ortaya birtakım kimseler çıkıp kendi iddialarını sunduklarında yahut bilhassa din mevzularında kendi akıl terazilerinde tarttıkları hükümler koyduklarında, yine mutlaka başka kimseler ayağa kalkıyor ve itiraz ediyorlar. Dedikleri tüm şey ise yalnızca şundan ibaret: "Sizler hüküm koyuculardan olamazsınız" ya da bunu söyleyenlere çok daha yakışan bir tabir ile "sen alim misin ki" derler. Yalnızca bir sorum olacak, bu kişi acaba karşıdaki hakkında böyle bir yargıda bulunurken, yani onu hüküm verebilecek mertebede görmez iken, kendisini nasıl hüküm verebilecek birisi olarak görüyor? Zira bu durumda karşıdakinin hüküm veremeyeceği hakkında kendisi bir hüküm vermiş oluyor. İşte bu apaçık olarak, kendisiyle çelişmektir! Bununla birlikte birkaç hususiyet daha var. İtilafa düşülmüş bazı olay ve durumlarda hüküm söyleyecek kişi, kendi kararını kimseye bağlamamalı, böylelikle başkaları üzerinden bir şeyler üretmeye, insanları zorunlu kılmaya, onları şartlandırmaya, cezayla tehdit etme suretiyle mecbur etmeye çalışmamalı. Şayet aksi düşünülürse yaratıcının haklarını kendi üzerimizde görmek olur. Bu yalnızca kişi vicdanını bağlarken, diğer kimseler şayet uygun görürlerse uymaları zaten mümkün.
Haram ve günahlarda somut delil aramayın diyenler birinci paragrafa
baksınlar, ardından arkalarını dönüp gidebilirler. Çünkü biz bu
görüşümüzden kimseyi yükümlü tutmuyor ve hatta farklı düşünülemez diye
bir görüş de belirtmiyoruz.
İslamda kumar yasaklanmıştır. Kumar, ortaya para konularak oynanan her türlü talih oyununa denir. Bunun için iki şart var: Birincisi ortada dönen bir para havuzunun olması ve ikincisi talih yani şansa bağlı olması. Bunun üzerine bir söz söylemeye pekala hakkımız yoktur. Fakat toplum iki kişinin karşılıklı iddialaşmasının da günah olduğunu, "iddia" etmektedirler. İddia: İleri sürülerek savunulan düşünce, sav'dır. Bu olayın sebebi karşılıklı tarafların savundukları görüşlerin farklı olması fakat aynı zamanda iki tarafında birbirlerine kendi düşüncelerinin doğruluğunu ispat etme olasılıklarının olması. Ama iki tarafın aynı anda fikirlerinin doğruluğunu kanıtlama ihtimalleri yok. Zaten böyle bir durum iddia nın varlığını ortadan kaldırırdı. Burada şartı sağlayan iki kaide vardı bildiğimiz gibi. Öncelikle bir iddianın haram olabilmesi için ortaya para konulması gerekir. Bu sebepledir ki, "öylesine" girilen iddialar haram değildir. İkinci şart ise, şansa bağlı olması. Bu bakımdan da bilgi üzerinden girilen iddialar, şans içermediğinden, kesinlik ifade ettiğinden dolayı haram değildir. Genel itibariyle bakılacak olursa tüm hayat olasılıklardan yani şanslardan oluşuyor. %100 ün bile aslında bir olasılık ifade ettiğini düşünürsek hemde. Öyleyse bunun için kasdedilen ayrı şartı daha bulmamız gerek.
Esasında iddianın haram olmasını gerektirecek ana madde, bir kişinin haksız yere diğer bir kişiden gelir eldesi. Gerek dengelerin bosulması hasebiyle gerekse emek harcamadan, çalışmadan kazanç sağlamak olduğundan dolayı haramdır. Öyleyse iddianın emek gerektirmediği kesin olan bir durum olması için iddia oynayan kişilerin çalışmaları üzerinden değil de, bir üçüncü şahıs üzerinden oynanılması gerekir. Farklı hallerde de tabi ki çalışmanın olmama ihtimali var fakat üçüncü şahıs girdiği zaman, iddia oynayan tekil yahut çoğul hiçbir tarafın iddiayı kendi çalışmaları, eserleri, işleri ve emekleriyle kazanma şansları mutlak olarak kalmamıştır. Bu taktirde üçüncü kişi üzerinden oynanılan tüm iddialar haramdır. Tüm hayat aslında şansların bileşim, kesişimlerinden ibaret olduğunu söylemek mümkün. Mamafih bu tüm yaşantımızdaki anlaşmazlıkların da haram olmasını gerektirecek bir durum. Zira, iddia ileri sürülerek savunulan düşünce, savdır dedik, ve tüm dünya ayrı bir sav savunması içerisinde. O vakit böyle bir tez bizi tekfir eder.
Bu yüzden iddia bu kişileri faaliyete, çalışmaya ve üretkenliğe teşvik ediyor ise veya tarafların birinin yeteneğini sınıyorsa, bir tarafın iddiası doğrulanmaya kanıtlanmaya çalışılırken tarafın bizzat kendisi bir emek harcıyorsa bu helaldir denilebilir. Çünkü onların bu çabaları kazanacakları paraların hakkını verir. Hak kazandıklarına delil olur. Yine kaybeden taraf için de düşünecek olursak, onların yeterince iyi çalışamamaları, çaba gösterememeleri kaybettikleri paranın hakkını verecektir diye düşünürüm.
Biz nihayet bir sistem inşaa ettik, bunun üzerine belli kesimler tekrar taassuplarından alacakları cesaretleriyle hiçbir ama hiçbir fikri ve nedeni olmadan saldıracaklar. Öfkeleri kibirlerindendir. Ben de bu yaptıklarından ötürü onlara soğukluk ve kimi zaman öfke duyarım şu an olduğu gibi.
Saygılarımla,
Esasolay.blogspot.com