30 Nisan 2015 Perşembe

İnsanlar, Benlik; Egonun Psikoloji Üzerindeki Etkisi

Cümleten Selamun Aleykum,
Ben kimim, veya sen kimsin? Bizler ne zamandan beri var olduğumuzun bilincindeyiz? Ve bundan ne kadar vakit geçtikten sonra benlik kavramını keşfettik? Büyük ihtimal ki en çok benimsediğimiz şey kendimizi olduşturan unsurlar. Diğerlerinden daha çok kolunu veya bir uzvunu benimsemenin sebebi nedir? Belki onu hep yanında gördüğün için, sürekli kullandığın, hatta hep onunla birlikte ve -belki de- sonsuza kadar kendinin olarak hissettiğin; bir sahibiyetliği taşıman? Somut çünkü, görür dokunur ve belki o değer verdiğin "şey"lerle yaparsın bunu. Ya da sırf ona ihtiyacından doğar bu bağlılık; sana verdiği zevkin, bahsettiğimiz sahibiyeti kazandırması elbet söz konusu. Zira kaybetmek olasılığının dahi vereceği korku dumanından kurtulabilmek için onu sahiplenmen gerekir. Sahiplenmek eşittir kendine aitmiş gibi davranma. Kaçınılmaz son tabi ki bu "sahte" saydığımız davranışın özümsenerek benliğe büyük etkisi. Benimsenilen unsurlar hiçbir zaman benlik olmazlar, somut örnekler bilhassa. Zira benimsemesine rağmen kolunu kaybetmiş birisini düşünecek olursak, o kimse benliğini kaybetmemiştir; o halen insandır. Fakat benliğe etki eder ve onu sarsar ancak. Öyleyse hiçbir organ veya vücudumuzun bölgesi biz değiliz. Bir insan kalpsiz de yaşayabilir, ve hatta gerekli şartlar sağlanırsa beyinsiz de. Beyini hasarlı olan kimseler "insanlık" larından ödün vermişler midir? Çoğu kişi de böyle bir durumda hayvanlaşılacağını ve insana kendi niteliğini kazandıran yegane şeyin akıl olduğunu savunuyorlar, Hayır. Sen doğmadan önce bedenin neredeydi? Taşta, meyvede ve böcekteydi örneğin seni meydana getiren tanecikler; daha ben diyemeden önce. İnsana sıfatını kazandıran onun ruhundadır, kendisine bahşedilen toplayıcılık ve ayırtıcılık özelliğidir. Ama insan nefsini yok ederse, dürüstlüğünü yitirirse, sabrından vaz geçerse, duygularını kaybederse işte o zaman benliğinden kopan parçaların insanlık üzerindeki etkisini görmek mümkündür. Oluşan sonuç; benimsenme olayının en çok somut benzer türlerinde yaşanması. Öyleyse düşüncelerimizi derinleştireceğimiz zaman ulaşacağımız nokta neresidir? Bize Somut nesnelerden daha çok haz dolayısıyla zevk veren soyut kavram ve sistemler midir ki onları daha fazla sahiplenip benimseyesin? Soyut kavramlardan bahsedecek olursak, üzerinde gezineceğimiz söz grupları dahilinde olacaktır muhakkak ki duygular. Ama senin duyguları; kederi, mutluluğu benimsemene imkan yok, hiçbir insanın da... Zira seni oluşturan şeydir duygu, arzu duygususun sen zaten... Biraz aç gözünü, ardından etrafına göz gezdir. İnsanlar neyin uğrunda hayat sermayelerini harcıyorlar, hangi ulaşmak istedikleri hedef uğruna? Para diyeceksin belki, yada hep bildiğimiz sıralama gelecek arkasından işte; şan şöhret ve cinsel hazlar. Bütün rotaların kesişim noktasıdır; bunların varış ve başlangıç kaynağı ego'dur. Hayır nefs ile karıştırma sakın. Müslüman akıllıdır, ahirete saklar egosunu patlatmayı, kafir ise bu dünyada yapar aynısını. Yüzeysel bakıldığında imanı tam olmayan iyi davranışlarını beğeni kazanmak uğruna yapar da bir çok işler çevirir başkalarının ardından, imanı olmayan bu dünyadaki egosunu tatmin amaçlı başkalarını ezip kendini göklere çıkarmak adına çabalarken, imanı olan bunun için iyi davranır insanlara. İnançsız kimseler iyi davranışlar sergileyemezler mi? Bu halde düşünce sistemlerinin aksine mantıksızlık ve çelişki oluştururlar. Birtakım kişiler çıkıp da diyebilir doğal olarak tabi; ben Allah rızası için çalışıyorum diye. Yeryüzüne gelmiş, şu ana kadar yaşayan insanlar içerisinde ancak küçük topluluk kadardır. Neden? Şimdi kimse kendini kandırmamalı, öncelikli sizden isteğim; atılmadan biraz dürüst olmanız. Herhangi bir insana bir soru yöneltseniz, acaba evet ben bütün ibadetlerimi çıkarım için yapıyorum der mi? Fakat düşün ki bu ticaretin muhakkak karşılığını göreceksin ahirette ve herkes bunun bilincinde olduğu için yapmıyor mu faaliyetlerini?. İtiraz gelebilir aa ama biz o çıkarı kasdetmiyoruz ki O BAŞKA diye. Farkı ne? Ama orada göreceğin muameleler ego hizmetinde olmayacak mı? Çok aşırı çıkar gözeten kimseyi aklımızda canlandırdık, bu kimsenin müslümanlığı eksiksiz ve sekteye uğratmadan yaşaması gerekmez mi? Az önce Allah'ın rızasını kazanmak isteyen arkadaşım da aynı şeyi kastetmişti belki. Zira bahsedilen cennete girebilmenin tek yolu da Allah rızasını kazanmak. Öyleyse; insanların hayatlarına, dolayısıyla karar ve psikolojilerine yön veren esas sebep sadece egodur, çoğunluğunda insanlığın. İsteklerin bu noktadan çıkıp en son halinde yine burada bitmesinden de çıkarım yaparak şu denkleme ulaşmak imkan dahilinde. Daha fazlasını isteyen sen, bunu gerçekleştirmek üzere niyet edersin ve yapacağın eylemler sonucunda sana daha fazlasını katarak kendine döndürürsün ve tamamlanan döngü tekrarlar üzere devam eder. Ayrıca bir tartışma konusu olarak kabul ettiğim bir husus da şudur. Çoğunlukla mutluluk gibi duyguları örnek gösterdiğimiz soyut unsurlar somut kişilere, nesnelere böylelikle olaylara da etki edebilir mi? Soyutsa nasıl bir somut gibi davranarak gerçekliğe müdahale edebiliyor? İşte bu iki kavramı bağlayandır insan, başka nerede göresin ki? Ama soyut kavram herkese göre değişebilen niteliğe sahiptir diye düşünüyorum, zira benim duyu organlarımla algılayabildiklerimi bir diğeri algılamayabilir. Farklı türler için geçerli tabi bu. Bu yüzden farklı varlıkların algısı ile başkaları da, soyut ile somutu birleştirme yeteneğine sahip olabilirler. Ama bu hususa rağmen mantıksal olarak sadece insan yapar bunu. Melekler bir üst boyutu teşkil eden astral alemi algılayabilirken; benim için aynı durum geçerli değil. ( Bir parantez daha açalım madem, zaten şu doğru kabul ettiğimiz kitaplarda geçen tanımlamaların değişebilen olması ve sadece olaya insanların açısından bakılması beni deli eden ayrı bir konu, uzay kavramı dünya dışı her mekan olarak tanımlanmış örneğin. Ademoğlu mars'ta yaşıyor olsaydı uzayın yerini değiştirecek miydik? Çok saçma; bu sefer de insanların marsı yeryüzü olarak tanımlayacak ve dünya olarak adlandıracak olması da ayrı bir ironi. Canlı tanımı yine aynı biçimde; kime göre ve neye göre, biz tarafından cansız kabul görülen ve saliseler içinde doğup büyüyen ışınsal-ışıksal canlıların olmasına imkan yok mu? İlle de eli ayağı olsun hücrelerinin çekirdeğinde kalıtım maddesi bulunsun diyen zihniyetin dar görüş açısını farket artık. Bütün bu anlatılan farklılıklardan yola çıkacak olursak; bu fiziksel dünya'da her şey alındığı referansa göre değişkenlik gösterir fakat ahirette böyle bir vaziyetin varlığına delil bulamazsın. Orada mutlakiyet, kesinlik varken; kime göre veya neye göre diye bir soru söz konusu olamaz. )Mevzuyu biraz açmak adına örnek verelim, kısa olsun. İçine herhangi bir sebepten dolayı, Dünyaya bakman yeter. Konuyu kavrarsın kendiliğinden, şüphen olmasın. Çünkü Allahın ayetleridir yaratılanlar.

Saygılarımla,
Esasolay.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...