4 Nisan 2019 Perşembe

Karl Marx'ın Görüşlerine Dair Basitçe Açıklamalar

Marks, bir sorudan yola çıkarak nasıl bir ekonomik sistem kurulması gerektiğine dair bir öngörü sundu: Özgür olmak ne demek? Ve sonrasında çatışma teorisi meydana geldi. Ona göre geri kalan tüm meselelerin, politika, kültür, din veya aile yapısı gibi, çözümlenebilmesi için, öncelikle kaynak ve emek organizasyonunun çözülebilmesi gerekiyordu.

Doğada hayvanları gözlemlediğimizde, onların doğa ile iç içe ve tam bir uyum halinde olduklarını farkederiz. Herhangi bir hayvanı doğaya saldığınızda, günlük yaşamında normalden farklı olarak zorluk yaşamaz. Yalnız insan için bu durum biraz daha farklıdır. Olduğu haliyle kalırsa insan, muhtemelen açlıktan ölecektir. Bu doğa durumu içerisinde birey bir çok zorlayıcı faktör tarafından kuşatılmıştır; yemek yeme, barınma ve korunma gibi ihtiyaçlar insanın özgürlüğünü kısıtlamaktadır.

Öyleyse insan nasıl özgürleşebilir. İnsanın yaşamasının yolu, tarihte de sürekli gözlemleyebileceğimiz gibi, doğayı ve çevreyi değiştirerek kendisinin yaşayabileceği hale dönüştürmektir. Ve bu olay, yani insanların doğal zorlayıcı faktörlerden kurtulma ihtiyacı; bir çalışma, çaba ve emek gerektirir. Marks da çözümü insanların birlikte, ortak bir şekilde çalışmasında bulmuştur. Bu aşamada, yani henüz bir hiyerarşi veya devlet oluşmamışken herkes sosyal bakımdan eşit durumdadır. Daha sonraları ise, insanın doğa üzerinde hakimiyet kurarak bu zorlayıcıları birer birer yenmesiyle, daha çok özgürlüğüne kavuşur. Ve zamanla insanın ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı üretimde, ihtiyaç fazlası açığa çıkar. Mesele, bu ihtiyaç fazlasının nasıl ve kimler tarafından değerlendirileceği hususunda başlıyor.

Bildiğiniz üzere, farklı sistemler bunun üzerinde farklı biçimlerde tasarrufta bulunurlar. Örneğin, ortaçağ avrupasında görebileceğimiz gibi, feodalizmde insanlar sınıflar bakımından, burjuva ve köylüler olarak ikiye ayrılır. Burjuva olarak ifade ettiğimiz soylu kesimin çalışmak adına hiçbir zorunluluğu yokken bir de en zenginler yine onlardır. Bunun yanında köylüler ise, kendileri için çalışmakta olup bir de fazladan soylu kesimin ihtiyaçları için de çalışırlar. Tam olarak burada görebileceğimiz gibi, her ne kadar insanoğlu doğal zorlayıcılardan kurtulup özgürleşse de bu sefer sosyal zorlayıcılar özgürlüğü kısıtlamaya başlamaktadır. Peki Marks'a göre sosyal sınıfları nasıl belirleyebiliriz? İşçi sınıfı üretim işini yaparken, ne üretimde kullanılan hammadde ya da araçlar olsun ne de ürün olsun üretime dair hiçbir şeye sahip değillerdir. Bunun yanında elde ettikleri tek şey emekleri karşılığı satın aldıkları maaşları. Peki, maaşlar ne kadar adil veriliyor ve verilen emeği karşılıyor mu soruları akla geliyor o zaman. Fakat sermaye sahipleri olan burjuvaziler, üretim üzerinde tam bir kontrol sahibiyken, üretime dair bütün şeyler de, fabrika, hammadde veya ürün gibi, onlara aittir. Az önceki örnekte görebileceğimiz gibi, üretim fazlasını yönetebilecek ve emek ile kaynakların arasındaki ilişkiyi belirleyebilecek bir sisteme ihtiyaç var ki biz bunlara üretim biçimi diyoruz. Kapitalizm, komunizm veya feodalizm gibi.

Marks'a göre tüm sistemlerin sonu çıkmaza varır. Örneğin kapitalizm'de, sistemin başında, sermaye sahipleri daha fazla yarar elde etmek için, üretimi arttırmaya çalışıp teşvik ederken, çalışanlarına verdiği ücreti azaltmak isteyeceklerdir. Bu üretim yarışı ve rekabet önceleri, gelişme ve ilerlemeyi birden hızlandıracak; ancak bununla beraber oluşan ihtiyaç fazlası üretim çok ciddi kaçınılmaz krizlere yol açacaktır. Çünkü, üretim fazlası malı alabilecek kimse kalmadığından, üretimi de kilitleyecektir. Bu noktada, tüm sistemlerin kilitlendiği yerde Marks'ın önerdiği tek çözüm: bir devrimin gerçekleşmesi. Bu sayede artık elde edilen kâr işçilerin lehine eşit bir şekilde paylaştırılabilecek hale gelebilir. Antonio Gramsci, bu çatışmanın yani devrimin neden çok zor ve nadir gerçekleştiğine dair bir öneri sunmuştur. Mevcut sistem gücü elinde bulundurduğundan dolayı, bu sistem içerisinde yetiştiren herkes üzerinde bir egemenlik kurmuş ve tüm kültürü, eğitimi, düşünce sistemini buna göre bina etmiştir. Çatışma teorisi adını verdiğimiz bu olayı, yalnızcı işçi-sermaye arasında değil de ırklar, cinsiyetler ve bölgeler arası çatışmalar şeklinde genişletebiliriz. Dolayısıyla, Marks'ın ekonomi alanında ele alrığı bu konu, esasında çok geniş bir alana yayılarak sosyolojinin ve diğer bilim dallarının da inceleme konusu haline gelmiştir.

YouTube CrashCourse kanalından uyarlanmıştır.

Saygılarımla,
Esasolay.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...